
Aytmatov’un kitaplarında tarif edemediğim bir huzur var. Hangi kitabını okusam aynı huzur, aynı bilindik geçmiş benimle beraber oluyor. Sanki ben kitaplarda yazılanları yaşamışım, ya da o yazılanlar benim tarihimin parçaları gibi…
Smimi, bizim içimizden olan cümleleri ile, hikayelerinin yalınlığı ve duyguya dokunur hali ile favori yazarlarımdan bir tanesi Cengiz Aytmatov. Genelde (şu ana kadar sanırım 4 kitabını okudum) savaşa dair yazıyor. Bunun da nedeni muhtemelen çocukluğunda zor savaş dönemleri geçirmiş olması. Yaşadığı duyguları unutmayıp, harmanlayarak bizleri savaşın içine sokuyor. “Toprak Ana” kitabı da yine bir savaş dönemine ait. Hemingway nasıl kitaplarında savaş anını size tasvir edip, yaşatıyorsa, Aytmatov da geride kalanları bize anlatıyor. Toprak Ana’da bir köyün tatlı, acı anıları, aşk ile, savaş ile, umut ve umutsuzluk ile harmanlanmış, bize sunulmuş. Bir gece okuyup bitirdiğim, bitirene kadar beni hayal dünyasında, mutluluk ve iç sızlaması ile gezdirmiş olan bir kitap… Savaş karşıtı çoğu kitap gibi sayfaların içerisinde hala bütün dünyanın cevap veremediği sorular ve barışa dair basit çözümler sunuluyor. Anlık isyanlar, kalıcı yaralar, dönecek olanları umutla bekleyen kadınların, çocukların duyguları…
Sanırım Aytmatov kitaplarında en çok sevdiğim özelliklerden birisi de Kırgız Kültürünü yansıtması. Ve bu kültür içerisinde kadına olan saygıyı, sevgiyi görmek… Gerçi ülkemizin geçmişine bakarsak da bu saygı ve sevgi yoğun miktarda yaşanıyordu, şu sıralar ne yazık ki bırakın kadına saygıyı insanlar birbirini çekemez hale geldi. Kırgızistan’da durum nasıl bilmiyorum ama umarım bu kitaplardaki duygular hala devam ediyordur…
Sözün özü; Aytmatov okumadıysanız çok şey kaybediyorsunuz…
Herkese iyi okumalar…