
“Nasıl bir kitap bu?!”
Kitap bitip de kapağını kapattığım zaman içimden geçen tek cümle bu oldu sanırım.
16 yaşındaki kahramanımız şizofreni ile baş etmeye çalışırken sonunda bir akıl hastanesine kapatılır. Ve burada yaşadığı, psikiyatristi ile sohbetleri, diğer hastalar ile olan ilişkileri bizlere aktarılıyor.
Bir şizofreni hastalığı bu kadar mı güzel aktarılır, bu kadar mı güzel empati kurulması ve anlaşılması sağlanır? Deborah ile sayfalar arasında gezerken kendi dünyasını tanımaya, anlamaya ve farklı bir bakış açısı ile dünyaya bakmaya başlıyorsunuz. Delilik nedir? Aslında kim deli, kim akıllı?
Kitabın sayfalarında gezinirken bir hastalığın iç dünyasının dışında bir de toplumsal bakış açısı ve normlar da gözler önüne seriliyor. Yargısız infazlar, acının boyutları, anlamaktan ziyade kaçmanın rahatlığı…
Beni derinden etkiledi bu kitap kesinlikle. Psikolojiye meraklı herkesin ve “iyi bir roman okumalıyım” diye düşünen her kitap severin kesinlikle okuması gereken, umut, umutsuzluk, acı, sevgi, nefret ve belkilerle dolu bir kitap…
Herkese iyi okumalar…