
Şimdi size son zamanlarda okuduğum en iyi kitabı tanıtacağım. Ve artık bu kitabın yazarı olan Carlos Ruiz Zafon da benim favori yazarlarımdan bir tanesi…
Her şeyden önce bir kitabın içindeki konu (hayvanlardan sonra) kitaplara aitse, işte baştan beni çekiyor, “beni okuuu, beni okuuu” diye bağırıyor. Rüzgarın Gölgesi de işte böyle kitaplardan bir tanesi. Kitabımızın konusu Barselona’da geçiyor, kahramanımız ise Daniel. Daniel’ın babası onun artık yeterince büyüdüğünü düşünerek bir gün elinden tutarak, çok az kişinin bildiği bir yere götürür; Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı… Bu koskoca labirent unutulmuş, hatırlanmayan kitaplara dair bir kütüphanedir. Daniel’ın bu kütüphaneden bir tane kitap seçme hakkı vardır ve o kitabı ömür boyu koruması, ona bekçilik yapması gerekmektedir. Uzun saatler sonrası alacağı kitaba karar verir; Rüzgarın Gölgesi. Yazarı ise Julian Carax’tır. Daniel’ın çocukluğunda yaptığı bu seçim sonrasında hayatı tamamen değişecektir. Büyüdüğü zaman karşısına bir adam çıkar ve bu kitabı ondan ister. Adamın amaçı ise bu kitabın tüm kopyalarını yakmak, yok etmektir. Bir kitap aşığı ve edebiyat tutkunu olan, ve babasına verdiği sözü tutan Daniel kitabı vermez ve kendi çabaları ile bu olayı araştırmaya başlar. Birisi neden kitapları yakmak istesin?
Sanırım şu zamana kadar yazdığım en uzun kitap açıklaması oldu. Ama olayın özünü, heyecanını aktarmasaydım olmazdı. Yazarın tarzına gelirsek; kitabın konusunun ciddiyetinin yanında yüzünüzü gülümsetmeye başaran bir anlatım sizi alıp götürüyor. Daniel’ın düşünceleri o kadar güzel aktarılmışki, birçok sayfada gülümsemeden duramadım. İlk sayfadan itibaren sizi yakalayıp, alıp götüren, sayfa sayısına rağmen (586 sayfa) sıkılmadan okuyacağınız bir eser.
Kitap arkasında Stephane King amcamın yazdığı gibi 19. y.y. da Otantik Gotik romanın gittiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz denektir.
Okuyun bu kitabı. 🙂
Herkese iyi okumalar…