
Gülseren Budayıcıoğlu’ndan bir kitap daha. Psikiyatrist olan yazarımız hastalarından esinlenerek yazdığı hikayeleri ile karşımıza çıkıyor. Ne hikayeler varmış diyorsunuz kitaplarını okurken, ve kendi hikayeniz bazen çok komik görünebiliyor size.
Aslında bu kitapları yazma nedeni psikiyatriste ya da psikoloğa gitmek istemeyen ya da gidemeyen kişilerin kendilerinden bir şey bularak, içlerini, duygularını, kendilerini keşfetmeleri ve belki de kendilerine bir nebze olsa da yardımcı olabilmeleri. Zamanında düzenli psikoloğa gitmiş birisi olarak bu seansların faydası asla göz ardı edilemez. Doğru doktor ve kendini geliştirmeye açık bir beyin, kişilik sayesinde bazen mucizeler bile yaratılabiliyor. Gülseren Hanımın yazdığı bir şeyi çok sevdim kitapta, deliler değil, akıllılar psikiyatriye baş vurur. Çünkü kendinde bir sorun olduğunun farkındadır ve bu hayatı boşa geçirmemek açısından kendisini iyileştirmek için çaba sarf eder. Gözünüz ağrıdığında zaman göz doktoruna gitmeye çekinmeyen insanların içsel bir terslik olduğunu bilmesine rağmen bununla ilgili yardım almamasını anlayamıyorum. Neyse, kitaba gelirsek;
Kenan baş kahramanımız, kadınlara tapan, ama sevmeyi bilmeyen, duygularından bir haber yaşayan, çocukluğundan kaynaklı sorunlardan dolayı (ki belli bir yere kadar farkında değil) kadınlara bağlanma sorunu yaşayan, zengin, yakışıklı bir kahraman. Bu ego hayatın ona bir tekme savurması ile yerle bir oluyor. Narsist hayatının getirdiği kendini herkesten üstün görmek, vaz geçilmez olduğunu zannetmek ve kendisinin çok mutlu olduğunu sanması dışında aslında bir sorunu yok. Daha ne olsun ki gerçi? Aldığı tekme sonucunda soluğu Gülseren Hanımın yanında alan ve depresyonun en ağır haliyle boğuşan bu adam kendisini bu hallerden kurtarabilecek mi ona bakıyoruz işte bu kitapta.
Diğer tarafta evde, her şeyiyle kabul ettiği bu adamı bekleyen bir kadın, ve kendisine vaat edilen hayatı yaşamak için senelerce bu adamı bekleyen başka bir kadın. Güçlü, kırılgan, masum, azimli, yaralı kadınlar…
Belki de bu kitap hayata dair bir ayna, gerçek anlamda kendinizden ufak da olsa bir şeyler bulabileceğiniz ve en çok korkulan şey olan “kendini sorgulamaya” götürecek olan bir rehber.
Bu kitapta ben çok fazla kişiyi gördüm, kendimi gördüm, arkadaşlarımı gördüm, diğerlerini gördüm. Ufacık parçalar da olsa herkesten bir şey var işte… Bir roman gibi okunduğu zaman belki de hiçbir iz bırakmasa da bir psikolojik analiz olarak bakıldığı zaman çok şey katacak bir kitap.
Neyse… sırada diğer kitaplar… okumalar… çizimler… hayat beni bekler…