
Klasiklere dair (çoğunu okumamış olsam da) severek okuyabildiğim tek yazar sanırım Balzac. İlginç bir şekilde beni boğmadan sürüklüyor kitapları. Favorim tabii ki “Vadideki Zambak”. Ama bu kısa öyküsü de değişik ve ilgi çekici olarak hoşuma gitti.
Albay Chabert Alman’lara karşı bir savaştayken yaralanır, ve girdiği komada ölü zannedilerek bir ceset çukuruna atılır. Ölmemiş olan Albay kendisine gelir ve cesetlerin arasından yeniden günışığına ulaşır. Ülkesine döndüğünde ise kendisi dahil hiçbir şeyin aynı kalmadığını görür. Karısı evlenmiş, iki çocuğu olmuş, kendisi ise eski haline hiç benzememektedir ve kimse onu tanımaz. Bu olaylar sonucunda ilginç bir hukuki süreç başlar.
Sanırım bu tarz kitaplarda beni en çok zorlayan şey isimleri akılda tutamamak, çoğunu karıştırmak. Gerçi bu kitap kısa olduğu için çok zorlayıcı olmadı ama İngilizce isimlere o kadar alışmışız ki, Fransız yazarın kitaplarında bu açıdan zorlanıyorum. Gerçi Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık kitabını okuyup anlamayı başarmış birisi olarak bu kitapların beni zorlamaması lazım.
Kitap doksan altı sayfadan oluşuyor, yani kısacık bir roman. Bir günde keyifle bitirip, benim gibi “oh be bir kitap daha azaldı” diye sevinebilirsiniz.
Kısacası şöyle minnoş bir tatile gittiğinizde, ya da kısacık bir roman okuyayım dediğinizde elinize alıp keyifle okuyabileceğiniz bir eser.
Herkese iyi okumalar…